2 hafta
önce planladığımız Bodrum tatiline 1 hafta kalmıştı. Yakın dostlarım Omar,
Burçin (Erkek) ve Taha ile birlikte yıllardır yapamadığımız tatil sanırım bu
yıl gerçekleşecekti ve bu beni çok heyecanlandırıyordu.
Detayları konuşmak için bir araya
geldik. Detaylar üzerinde tek tek ilerlerken Taha, İhlas Kuzuluk Kaplıcaları’nda
evlerinin olduğunu ve Bodrum yerine oraya da gidebileceğimizi söyledi.
Haftalardır bu cümleyi beklemişcesine Omar atladı: “Abi evet ya, hem müspet
ortam. Daha az günaha girer daha çok eğleniriz.”. Asıl niyetinin daha az günaha girmek değil de
daha az para harcamak olduğunu anlamıştım. Bodrum konusunda ısrar ettim fakat
Omar ve Taha Kuzuluk’ta diretti. Burçin de her zamanki gibi “ben size taabiiyim,
çoğunluğa uyarım.” Dedi. Bu da demekti ki, gideceğimiz yer İhlas Kuzuluk
Kaplıcalarıydı. Üzülsem de tek tesellim, kankalarımla bi hafta aynı evde vakit
geçirecek olmaktı.
Beklenen gün gelip çatmıştı.
Otogara ilk ben gelmiştim ve
bekliyordum. Omar’ın üzerinde tipik Türk hacı kıyafetleri vardı. Bej rengi gömlek
ve pantolon, göğsünde Türk bayrağı, bayrağın hemen altına beyaz kumaş üzerine kırmızı
iplikle dikilmiş “Mehmet Bongo - Elazığ”
yazısı, kafasında beyaz takkesi, boynuna çapraz şekilde takılmış diyanet hacı
çantası ve sürükleyerek getirdiği tekerlekli bavuluyla, gördüğü herkese selam
vererek otobüse doğru ilerliyordu. “Abi bu ne hal?” dedim. “Babamın hacı
kıyafetlerini aldım, bana çok yakışıyo ehe ehe” diyerek kapıya yöneldi ve
herkesin duyabileceği şekilde “bisssssssss…….” Diyerek içeri girdi. Burçin ve
Taha da geldikten sonra biz de otobüse bindik.
Omar kıyafetleriyle otobüsün %80’ini
oluşturan hacıların gözüne girmeyi başarmıştı. Yolculuğun başlamasından kısa
süre sonra yolcuların getirdiği yolluklar Omar’a yağmaya başladı. Omar,
uzatılan kekleri börekleri gayet mütevazı ve müteşekkir bi şekilde kabul
ediyor, sonra bana dönerek “enayilere bak lan. Kıymalıymış. Enayi malı da
baldan tatlı şerefsizim. Ehe ehe” Diye fısıldayıp yemeye koyuluyordu.
Yemeği bittikten sonra şöförün
olduğu tarafa doğru fırladı. Şöförün kulağına bişeyler fısıldayıp mikrofonu kaptı. Pat pat diye mikrofona bir iki defa vurduktan sonra euzü
besmele çekti ve amin diye bağırdı. Bi anda bütün yolcular ellerini açtı. Yemek
duası olduğunu iddia ettiği bişeyler okumaya başladı. Hacılardan biri itiraz
etmek için “bu yemek duası değil” demeye kalmadan, omar sesini daha da
yükselterek devam etti ve hacının sesini bastırdı. Sözde dua biter bitmez bir
eliyle kulağını kapatarak “Mekkeeee’niiiin yolllaaaaa-rıııı” şeklinde bir ilahiye
başladı. İlahinin “Allah” diye haykırılıcak olan kısmında bir tribün lideri
edasıyla mikrofonu yolculara doğru uzatıp “hep beraber” diyor ve elini
kulağının ardına götürüyordu.
İlahilerin biri bitiyor diğeri
başlıyordu. Hatta bazılarını beatbox’larıyla süslüyordu. Hafif sırıtarak “ne
yapıyor bu” ifadesiyle elimi açıp Taha ve Burçin’e doğru döndüm fakat onlar da
tüm yolcular gibi coşkuya kapılmış, kafalarını sallayıp ön koltuklarındaki
tepsileri açmış ritim tutuyorlardı. Tam “Şol Ceeeen neeetiiin ırmaaaaak laarıııı” dediği anda arkamdan bir
teyze dürttü. “yavrıım, şu suyu hoca efendiye götür, boğazı kurumuştur, sevap
olur.” Dedi ve elime bir pet şişe tutuşturdu. Anlaşılıyordu ki koca otobüste
Omar’ın gerçek yüzünü bir tek ben biliyordum.
Otobüs Kuzuluk sınırlarına
geldiğinde Omar ilahiyi bitirip “evet mübarekler.. yolculuğumuz burada sona
eriyor. Yanlış anlamazsanız bi ricada bulunucam. Arkada yanımdaki koltukta oturan Misbah kardeşimiz hasta. Yardım ve dualarınızı eksik etmeyin inşaallah. ölmüşlerimizin
ruhu içün, ümmetin sıhhat ve selameti içün, hak rızası içün
el-faaaaaaaaaaaaatihah.” Dedi ve
mikrofonu bırakıp takkesini eline aldı. Koltukları tek tek dolaşarak “az çok
demiyelim.” , “yardım edelim müslümanlar.” Gibi sözlerle insanlardan para
topladı. Burçin ve Taha bile para atmıştı...
- Part I sonu. Devamı yakında. -
Misbah Suphi - Omar Bongo ortak yazısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder